21.01.2017

Tırnak cezası

Tüm kelimelerim birer birer tırnak içine alındı...

Aşil'in trajedisi

Rasyonalistlerin en büyük yanılgılarından biri de, insanoğlunun önündeki sorunları bir makine gibi çözümlemeye çalıştığı zannında olmaları. Diyelim açlık sorunu gibi, barınma ve ısınma sorunu gibi hayatta kalmasını engelleyen tüm sorunları bir yere toplayın. Onlar bu sorunları bir “puzzle” gibi çözmeye çabaladığını, sağduyuya uygun olanın bu olduğunu öne sürerler. (Adeta felsefe dünyasının otistik çocuklarıdır rasyonalistler. Mantık kurallarını insan davranış dinamiğine uydurmaya çalışırlar. Evdeki hesap çarşıya uymayınca da şikayetlenen ağlayıp zırlayan çocuklara dönerler.)

Sonra kendinize bir aptal gibi sorarsınız: Ama neden bunca savaş? Neden lanet olası ihanet? Neden hiç bitmeyen öz-yıkım? Neden?

Şöyle ki: Bu engeller gereğinden fazla temizlense, ayağımızın altı bir anda kaymaya başlar, düşeriz. Önündeki bir hedefe en hızlı şekilde ulaşmak için çabalayan bir canlı ya da özne düşünün. Bu denkleme göre ilk bakışta sürtünme kuvvetini ne kadar azaltırsa, o denli başarılı bir performans sergileyecektir diye sanılacaktır (zira hedefe o kadar yakın olacaktır). Ancak ironik olarak sürtünme kuvvetini azalttığında kayganlık da artar ve pat diye kalça üstü yere düşer. İşte engellerle olan ilişkimiz de aşağı yukarı böyle. Engeli kaldırınca kendimizi boşlukta hissediyoruz. Dünya ayaklarımızın altından kayıp gidiyor. Tam bu zamanlarda “gerçek (?)” sorunlarla çevrelenmek ve bir “işe” yaramak istiyoruz.

Düşlerimizde pürüzsüz peri masalı gibi bir hayat vardı halbuki. Tıpkı ütopik komünizm gibi. Bir gelse her şey çok güzel olacak ama yine de hiç gelmese daha iyi. Hayalde kalsın, please. Gerçekte başımıza gelse, ondan hızla kaçacağımızı biliriz, sezgisel olarak. Bu nedenle Fransız devrimi ancak başka bir coğrafyada Almanlar için bir ilhamdı; Rus devrimi batı Avrupalı solcular için şahaneydi. “Çok güzel” olan uzakta kaldığı sürece her şey çok güzeldi.

“Gerçek” sorunlarla boğuşmak istiyoruz ama çözmek istemiyoruz biz; zira böylesi bir boşluk hayal kırıklığına dönüşüp üzerimize bir kabus gibi çökmesin de, ne olursa olsun... Bu nedenle modern insan ağzına aşkı sakız eder ama gördüğünde ilk kaçacak olan da o’dur. Türkülerde, şarkılarda, filmlerde, romanlarda ne kadar güzel ama başımıza gelmez olsun!

Farkında mısınız? Pek çok sağduyulu hikmet sahibinden (ebeveyn, uzman psikolog, doktor, papa, amca, peygamber bozuntusu vs.) hep aynı öğütü duyuyoruz: “Hayatta bir amacın olsun evladım!” Aslında bu çokbilmişlerin peşi sıra şunu da eklemeleri gerekirdi: “Ama sakın o amaca ulaşayım deme!” İsa’nın yaptığını sev ama İsa’nın yaptığını sakın yapma.

İnsan yaşamının merkezinde duran “abzürd” tam anlamıyla bu noktada pis pis sırıtıyor işte. Hem bir amacın var, hem de o amaca ulaşmak aslında kabusların en büyüğü. Bir engel, bir leke, bir bozukluk, bir zehir gerek ama çok fazla da değil. Bu nedenle insanlar pisliği tercih ederler. Çünkü mikropsuz bir ortamda çok fazla duramayacaklarını bilirler.

Yine bu nedenle aslında bilincimiz amaca ulaşmaya çalıştığını sanıyor, ama bir yandan da bilinçdışında kendimize olur olmaz çelmeler takıyoruz. Düşüp düşüp yine aynı yere yönlendiriyoruz kendimizi (Bkz: Freud, yineleme zorlantısı). Ta ki bir sonraki çelmeye kadar. Böylesine saçma bir trajedimiz var. Memnuniyet amaca ulaşmak olamaz. Memnuniyet asla ulaşılamayacak bir amacı olmaklıktır sadece. Ama bunu fark ettiğinde, bu saçma illüzyonu fark ettiğinde, amacı nasıl belirleyeceksin? Bilinçdışın bilincine gümlediğinde ne yapacaksın? Orada kasılacaksın, olduğun yerde donacaksın. Büyük felaket, dedikleri bu. Hadi kandır kendini kandırabilirsen. Zor.

Bu trajik yazgı, bizi şu anki yapay zeka algoritmalarından da basbayağı ayırıyor. Çünkü en genel anlamıyla bilgisayarlar amacı gerçekleştirmek üzere programlanırlar. Biz ise amacı geciktiriyoruz. Zenon paradoksundaki kaplumbağayı asla yakalayamayacak Aşil gibi... Hem de kasıtlı olarak ama kasıtsızmış gibi yaparak. Acı çekmek bu nedenle aptalca bir eylem, ama aynı zamanda insanca bir eylem, çünkü hayatta tutuyor bizi. Azar azar öldürerek de olsa, öyle.