21.04.2013

"arzu dinamiğine dair"in eleştirisi (ya da yoldaştan cevap)

[Öyle sağlam bir eleştiri olmuş ki, dün yazdığım her bir kelimeyi geri almaya meylettim.]

Düşünce ve eylemin yitirilişidir bu yüzyıl. Bir alegoriler çağıdır. Zihnimiz; acıların, arzuların ve hazların soyutlandığı yitik bir yüzyılın şizofrenisinidir. Anlama çabası yerini yitik bir varolma çabasına bırakmıştır.      Teori 'aşma' çabasının değil, yitirilişin anlamlandırılmasının dilidir artık. Arzular geleceğe ilişkin aksiyomu değil, bugünün yitirilişine karşı sahte direnişin dilini temsil eder. Yaşam; şarkılarda, duvarların ardında, romanlarda, fısıltılarda gizlenmiş bize uzak diyarlarda yaşanan heyecansız meraklar uyandıran hikayeler olmuş … Merak ve arayış yitirilmiş. Yaşamın dışında anlık hayale hapsolmuş bir anlamsızlık haline gelmiş. Merak ve arayış; bir gemiye binip okyanusa açılan kaşifin, üzerinde hırkası yollara koyulan dervişin, manastırlar arası bilgiyi arayan ortaçağ rahibinin dünyası artık bir mit olmuş zihnimizde.

Araftayız. Korku varoluşu besliyor, varoluş korkuyu. Direnmek unutulan yaşamın içinde şekillenen bir 'virtüel' olmuş… Zihin, korkuyu düşünce ile besliyor. Düşünce ise dış dünyayı anlamsızlaştırarak, nedenler ve sonuçlar ile gizliyor. 'Teori' örtüleri kaldırırken, şimdi örtüler olmuş gerçeğin üzerine. Zaman ve mekana hapsolmuş düşünceye artık 'teori' diyoruz. Antik Yunan'ın değişim fikri, evrensel arayışı bu yüzyılda ancak tebessüm ile karşılanır olmuş. Arayış, verili olanla sınırlı. Artık, verili olana 'reel' diyorlar, olabilecek olana ise 'virtüel'. Oysa 'reel' seçilen değil kurtulmaya çalıştığımızdır. Ve ancak verili olanda edinilir. Yani tüm yaşamımız olduğumuza karşı isyan hikayesidir. İşte tam da burada virtüel ile reel çakışır. Olduğumuza yani tam da yaşamın içerisinde, ona dokunarak sahip olduğumuza karşı, yine 'reel'in içerisinde beliren yaşanabilirliklere karşı duyulan heyecandır anlamın kendisi. Yitirilen ise, 'reel'in yıkılışına duyulan tam da onun içerisinde ona karşı olma arzusudur. İşte tam da bu yüzden zaman ve mekana hapis kopuk bir virtüel arzudur bizi dervişin ve kaşifin dünyasından koparan. Arayış; 'reel'e  tamda onun içinde isyan olmayınca, bugünün dili zihne hakim olmaya başlıyor. 'Arzu ve sahip olunan' muhasebe defterlerine konu, 'sosyal zeka' uyumun tanımı oluyor. Aşk ise denge arayışı oluyor.

Arayış; kurtuluş değildir hele çözüm arzusu hiç değildir. Arayış; temastır ve temasın reddidir. Sahip olunana karşı isyandır. Her isyan yeni bir kuruluştur, yeni sahip oluşlardır. Virtüel ve reel olanın kesişimi ise aktüel olandan değiştirme çabasıdır. Aşk insanın olumlu yitirilişidir. Eğer virtüel olan aktüel olduğunda hala büyük bir heyecanla ona isyan heyecanı yaşıyorsan.

Bu yüzyıl zihnimizdeki çatışmanın felsefe aracılığı ile olumlu veya olumsuz olarak kurulması çabasının zamanıdır. Kavramlar negatif kuruluşu getirircesine oluşturulur, hareketsizlik barındırır içerisinde zamanın kavramsallaştırılmasıdır.  İşte bu yüzden korkular yatışır, arayış tutsaklıkla son bulur. İşte bombok olan tam da budur. Sınırlı bir zaman ve mekanda çatışmanın yaşanması. Oysa Cemil Meriç değil midir kör olduktan sonra karısını terk ederek Lamia Hanım'a koşan… Meriç 'reel'de reele karşı çıkıp, virtüel olanı aktüel hale getirmemiş midir? Reel bir engel değildir, onun sendeki izdüşümüne isyan edersen.

İçinde yaşadığımız dünyanın zihnimizdeki çapraşık izdişümlerinden kaçamayız. Ancak tümel olarak dünyayı ve tekil olarak incelediğimiz objeyi mümkün olan en iyi şekilde tanımlama çabasındayızdır. Dışarıyı en iyi gördüğümüz yer her zaman en iyi yer olmayabilir. Bazen en iyi yöntem manzarayı en iyi gördüğümüz yer değildir. Tüm çabamız, en iyi görünüm için bir tepe arayışıdır.

20.04.2013

arzu dinamiğine dair


Bu düzenin bize sunduğu seçenekler… Hangisini seçsek, diğeri aklında kalıyor. Seçim yapamazlığın depresyona yol açtığı nöroklinik çalışmalarda gösterilmiştir. "Doğru" seçim yapabilmek aslında sosyal zekası yüksek insanın işidir. Bu bağlamda sosyal zekanın önemli bir bileşeni, memnun olabilme, kendini tanıyabilme, uzun vadeli tasavvur yetisi ve yalınlığı tercih edebilme inceliğinde yatar.

Gözü doymaz insanlık herşeye sahip olmak istiyor; ama fiziki - biyolojik zorunluluklardan dolayı ancak "bir"ini seçebiliyor. Bu nedenle seçtiğimiz / sahip olduğumuz kadar seçemediğimiz / sahip olmadığımız da arzu'nun muhasebe defterine aynı şekilde yazılır. Bunlardan birincisi günlük yaşantımızda "reel"e denk düşerken, ikincisi fantastik "virtüel" olarak rol oynar. Arzu bu iki boyutta gerçeklenir. Aşk, reel ve virtüel arasındaki mesafenin kısalmasıdır; bu ikisinin aynı nesnede yoğunlaşabilme mucizesidir. Bu ikisini aynı kişi'de yaşayabilmek için elimizdekinde (reel'de) enigmatik bir kırılma yaratmak gerekir. Bu zorlu iştir. Yanınızda, dokunabildiğiniz insanda hep bir bilinmeyeni, fantastik bölgeyi yaratabilirseniz, reel-virtüel dengesini tek bir nesnede kurabilirsiniz.

Böyle olmazsa aklınız hep virtüel'e takılı kalacaktır. Virtüelde düşünüp / düşleyip, reel'de kalıp, eylersiniz. Kafanız başka, eliniz başka yerdedir. 

Ne var ki reel devreden çıktığında, virtüel'in alımlı etkisi tuzla buz olur. Zizek'in verdiği örnekte olduğu gibi karısını kaybeden adam'ın metresi ile ilgili tutkuları da bir anda sönümlenir. Zira engel (reel) ortadan kalkınca, arzu tahterevallisinin dengesi bozulur, virtüel de silinir gider. Bomboş ya da bombok olursunuz.

10.04.2013


I can't write. I know I just sound like those supposed to be writers in cheap Hollywood films where they moan about writer's block. This is all embarassing. Fuck writers. I know it sounds fake. But you should also be aware that the real shows its sharp face just thru fake.

I ain't even a goddam writer. Words just mumble for me. They are meaningless useless piece of of shit I have to rely on. Since I am not a blue collar worker or some striking shit you know.I can't write nothing in English except some technical - boring texts, I am not better than a 12-year old kid at that. So  embarrassing,  so screwed-up way of emptying yourself. Find me something better and I swear I shall be your slave for the rest of my life.

Yet, I can't come in terms with my Turkish, the words start like being razors cutting my tongue and then filling my throat with the pieces of flesh. It feels as if It has been like this for ages and ages, I just can't make myself remember. Everybody has his own bet, mine is on the past, my future is on the past, my present is flowing thru past. No this is not me but an ugly modern alien desiring through me, desiring to flow and mix into shallow muddy waters. The most shallow possible. This must be it.

Now, tell me, where should I begin? People should allow me to be hysterical while writing; they should be tolerating at the very least. Come on guys, ain't it just the right times for tolerance? Since there is neither ruling nor power in writing. You write just to write aimlessly. Not such dirty political tricks to seduce cute chicks, or whatever there beautiful is. No greed there but just words stuck in the throat. You know what I mean. You gotta me.

----------

Ben kendimi çeviremedim ya Google Translator nasıl çevirmiş bir bakayım dedim. Süper çevirmiş, bundan daha iyisi olamazdı:


Ben yazamam. Ben sadece onlar yazar tıkanması hakkında inilti ucuz Hollywood filmlerinde yazar olması gerekiyordu bu gibi göründüğümü biliyorum. Bu, tüm utanç verici. Kahretsin yazarlar. Ben sahte geliyor biliyorum. Ama aynı zamanda gerçek sadece aracılığıyla sahte onun keskin yüzünü gösteriyor farkında olmalıdır.

Ben bile bir lanet yazar değildir. Kelimeler benim için sadece mırıltı. Onlar dayanmak zorunda bok anlamsız yararsız parça vardır. Ben bir mavi yakalı işçi veya know.I bazı teknik dışında İngilizce hiçbir şey yazamıyor bazı çarpıcı bok değilim beri - sıkıcı metinler, bunu bir 12 yaşındaki çocuk daha iyi değilim. Kendini boşaltma Yani utanç verici, bu yüzden berbat-up yolu. Bana daha iyi bir şey bul ve ben hayatımın geri kalanı için köle olacak yemin ederim.

Ancak, benim Türk ile anlaşmaya giremezsiniz, kelimeler jilet dilimin kesme ve daha sonra et parçaları ile benim boğaz doldurma olmak gibi başlar. It yaş ve yaş için bu böyle olmuştur, sanki sadece kendimi hatırlamıyorum yapamaz hisseder. Herkes kendi bahis vardır, benim geçmişte, benim gelecekteki geçmişte, benim şimdiki sokmak Geçtiğimiz akıyor edilir. Hayır bu sığ çamurlu suların akmaya ve karışımı isteyen, bana ama benim aracılığımla isteyen çirkin bir modern bir uzaylı değil. Olası en sığ. Bu olmalı.

Şimdi, nerede başlaması gerektiğini, söyle bana? İnsanlar yazarken bana histerik izin vermelisiniz, onlar en azından tolere edilmelidir. Haydi çocuklar, sadece hoşgörü doğru zamanlarda değil mi? Yazılı iktidar ne güç ne olduğundan. Sadece amaçsızca yazmak için yazmak. Bu tür kirli siyasi hileler sevimli civciv baştan, ya da her neyse orada güzel değil. Hayır orada açgözlülük ama sadece kelimeler boğazına yapışmış. Ne demek istediğimi biliyorsun. Bana lazım.

9.04.2013

via Sanat Hareketi




Marina abramoviç ve Ulay, sevgiliymiş. İkisi de sanatçı. 70’lerde, birlikte yaşadıkları minibüsle dolaşıp birlikte sanatlarını icra ederlermiş. Sonra, birgün, artık bu aşkın sonunun geldiğine inanmışler, şöyle bir karar almışlar. Çin seddinin üzerine çıkacaklar, biri bir uçtan, diğeri bir uçtan yürümeye başlayacaklar, günler sonra buluştukları noktada birbirlerine sımsıkı sarılacaklar ve… Ayrılacaklar. Yapmışlar da! Yıllar sonra, bugünlerde, Marina, MOMA adlı sanat kurumunda bir performans, bir gözteri yapmak üzere davet almış, bir masada karşılıklı oturduğu kişlerle, gözlerini birbirinden ayırmadan bakışacaklar, bir dakika boyunca sessizce aralarındaki yabancılık engelini atarak birbirlerinin yüzlerini seyredeceklermiş. Yapmış da. Ama bu haberi duyan, artık yaşlı ama hala karizmatik Ulay, habersizce salona girmiş, sıranın kendisine gelmesini beklemiş ve Marina’nın karşısına oturuvermiş. Buraya kadar “sanatçı çılgınlığı” diyeceğimiz şey. ama esas hikaye bundan sonra başlıyor. bir seyredin de “yüz” ne manaya geliyor, üstüne düşünelim…

Ezel Akay’dan

Üzerinde söylenecek şeyler var. Ama şimdilik sessiz kalalım. Bu hikaye yalan bile olsa gerçek olmalı. Çünkü hikayede kupkuru, sessiz bir çöl gerçekliği mevcut.

Videoyu gördüğümde primer FF yorumum şöyle olmuş (çok kaba ama not olarak kalsın yine de) : Bu hikayeyi geçenlerde birinden duydum; duyar duymaz da aklımda idi, aklımda kalmıştı, nette gezdiğini bilmiyordum. Söylenecek üstüne çok şey var. İlkinde hemen bendeki kritik nöronları modernizm eleştirisine, insanın zavallılığına, yalnızlığına yöneldi. Sonra esasen o zavallılığın Tanrısallaşma isteğinden kaynaklandığını düşünmeye başladım. Ama bu zavallılıkta bile yüce bir şeyler var. Üstünde çokça konuşmak lazım. Bu dediklerimi her an geri alıp, bambaşka şeyler söyleyebilirim. Kim bilir, o videoda aslında kendi yüzümü gördüğümden bu söylediklerim... Ama bu olan bu biten, Çin setlerinden performans sanatına sakat, çok sakat. Bir yandan Taliban olası geliyor insanın, bir yandan yalnız olarak bir Paris kafesine sigarayla çömelmek... Sonra tasavvuf ve vahdet-i vücut belki, belki Miraç sonrası gördüğü aslandaki yüzüğe şaşıp da kalan Muhammed... Ne alakası var demeyin. Ben de bilmiyorum